Sunday, December 30, 2018

Baktığında bakışlarını kaçıramıyorsan, onun baktığı yerde olma!

“Gülümseme!” dedi bana,
“Tamam” dedim.
Bilirsin ya işte insan gülmek isteyip te gülmediği zaman nasıl komik göründüğünü bende o şekilde baktım ona “ah bana öyle bakma” dedi kahkahaya boğulduk o sırada ikimizde. Tatlı tatlı isyanını etti, sitemini bu şekilde dile getirdi: “Ben seninle ne yapayım, gönül rahatıyla bile kızamıyorum sana, baktım mı kıyamıyorum.” Hakikaten kıyamıyordu bana. Ha hemen söylemem gerekirse bizimkisi aşk hikâyesi değil sadece çok masumca sonuna kadar gerçek bir hikâyedir işte.
Sonuna kadar dedim sonu nasıl bittiğini söyleyeyim size, bir gün benden uzaktayken kızdırdım onu. Çok kızmış ki beni tekrar görmek istemedi, konuşurduk yine hep de ama hiç buluşmak istemedi benimle çünkü biliyor ki yüzüme bakarsa hemen affeder beni. Yüzüme karşı gelemiyordu, bakışımı çok seviyordu ama dediğim gibi size işte bizimkisi bir aşk hikâyesi değildi sadece birbirine birden bire bağlanmış iki insanın kısa süren ama sonuna kadar gerçek bir hikâyesidir.
Bir kaç yıl geçti aradan ama senenin bu zamanlarında hep aklıma gelirdi bu senede geldi nitekim. Onun doğum günü bu sıralardadır. Doğum günün kutlu olsun güzel kız bir gün yine seninle karşılamak dileklerle.
Hikâyeme romantik bir hava katmak için bir filmden alıntıyla "Baktığında bakışlarını kaçıramıyorsan, onun baktığı yerde olma!" demişti, yakın bir arkadaş yakın bir arkadaşına.



Yazar: Suleiman Usman IDRISS
Erasmus`ta tanıştığım ve çok sevdiğim arkadaşım Andreea anısına J

Thursday, December 27, 2018

Ben ZENCİ değilim, AFRİKALI’yım!



Bu konu ile ilgili duygularımı ve düşüncelerimin yazmam ya da paylaşmamın nedenlerinden biri, konu ile ilgili bilgisi olmayanlar için bilgi vermektir. İkincisiyse benim gibi aynı duyguları paylaşanlar için de bir hatırlatmadır. Peki, konu neydi? Başlıkta anlaşılacak üzere, toplumda sürekli duyduğumuz “Zenci” kelimesi ve onunla beraber getiren olumsuz algılar ve yanlış anlaşılmalardır.

‘Zenci kardeşim’, ‘Zenci arkadaşım’, ‘Zenci öğrenciler’, ‘Aşağılık Zenci(aşırı modeli)’ gibi cümleleri ya söylemişsiniz ya da duymuşsunuzdur ve yahut sana karşı söylenmiştir. Belki de hiç duymamış ve söylememiş olabilirsiniz. Tabii olabilir.

Konunun içine girmeden söylemem gereken bir şey var. Şahsen Zenci kelimesine karşı çok hassasım, daha doğrusu sevmiyorum ve ondan nefret ediyorum. Zenci kelimesini ne zaman, nerede karşıma çıkarsa, söyleyene veya kullanana mümkün olduğu kadar ya da durum ve yeri müsaitse hassasiyetimi belirtmeye çalışırım. Tabii anlatma yoluyla. Zenci kelimesine karşı hassasiyetimin nedenleriyse yazımın sonuna kadar gelebilirseniz anlarsınız.

Türkiye’de Zenci kelimesini ilk duyduğumda, meraktan anlamına bakmaya gittim. Karşıma İngilizcedeki karşılığı olan ‘Negro’ başka yerlerde ise ‘Nigger’ veya ‘Nigga’ gibi kelimeleri çıkmıştır. Çok şaşırmışım. Kendime dedim ki, bu insanlar bu kelimenin anlamı bilmiyorlar mı? Niye kullanıyorlar? Diye kafamda soru işareti oluştu. Bu iki soruların cevabını bulabilmek için bir süreç başladı. Şimdi bu kelimelerinin anlamlarını bakalım. Zenci(Negro, Nigger, Nigga) kelimesi, yüzeysel anlamlarına bakınca çoğu yerlerde “Siyahı insan ya da Siyahı adam” anlamı verilmiştir. Bazı yerlerde ise “Afrika kökenli insanlara” atfetmektedir. Şimdi gerçek anlamına bakalım. Gerçek anlamı derken kastım, zenci kelimesi kimlere, ne zaman, nasıl ve niye kullanılmıştır. Yani kâğıttaki yazılana değil de uygulamadakine bakalım, tıpkı ‘Demokrasi gibi.

Uygulamadaki anlamına bakacak olursak, bir zamanlar Amerika başta olmak üzere Avrupa ve dünyanın birçok yerlerinde Afrika’dan kendi isteklerine karşı, zorlama gücünü kullanarak alınan insanların Amerika, Avrupa ve dünyanın belli yerlerdeki tarlalarda gece gündüz demeden, yağmurlarda, sıcak ve soğuk havalarda çalıştırılan, insan hakkı, hukuka önünde eşitlik hakkı, aile kurma ve koruma, hastalandığında sağlık hizmetleri haklarına sahip olmayan, çalışma sırasında hata yaptığında eziyet ve sonunda ölüm cezasına maruz kalan kalan, sürekli efendisinin sözlerine itaat edip ona göre hizmet eden bir kişiliktir. Kısacası insan değil. Yani Zenci, kendilerine beyaz denen insanların ortaya çıkardığın bir kişilik bir sıfattır. Bunu da daha iyi anlayabilmek için kelimenin tarihine bakmak lazım, ilgilenenler tabi. İnsanlara bu şekilde anlatınca kaçış yolunu aramaya başlarlar ve çoğu zaman bana “biz renk anlamında kullanıyoruz” denilirdi. Onun için Zenci kelimesini, hem renk hem de sıfat boyuttan hep beraber inceleceğiz, ondan sonra hep birlikte ortak bir çözümü bulmaya çalışalım.

Renk Boyutu: Bir ara arkadaşlarla bu konu üzerinde muhabbet ederken, Zenci kelimesini niye sevmediğimi ve siyahı arkadaşlarıma karşı kullanılması doğru olmadığını anlattıktan sonra, Türk arkadaşlarımdan biri bana: “Yakup, biz sadece renk anlamında kullanıyoruz” dedi. Ben de dedim ki ona: “Biz derken, Zenci kelimesini kullanan bütün Türkleri temsil ediyorsun gibi geldi bana da. Mademki öyle o zaman Zenci kelimesini kullanan herkese soracağım soru sana sorayım”. Bu arada yazıyı okuyorsanız soracağım soruya kendi kendinize cevap vermeye çalışın. Diyelim ki bir derste renk veya ırk ile alakası olmayan bir konu anlatılıyor. Sonra anıdan konuyu anlatan adam ‘Zenci’ dedi, aklınıza ilk gelen şey ne olur? Arkadaşım durdu cevap veremedi ama ben cevabımı aldım. Başka bir soru dedim, şimdi aynı adam renklerle ilgili konu anlatıyor, kırmızı rengi, beyaz rengi, sarı rengi, mor rengi ve Zenci rengi dedi. Bu sefer aklınıza gelen şey nedir? Dedim. Arkadaşım, “ valla tuhaf” dedi. Niye tuhaf? Dedim. Hani Zenci diye bir renk yok ki diyor. Ben de olması gerekmiyor mu? Diye sordum hani renklerden bahsediyoruz ya. Olmaz ya dedi. Bununla ilgili arkadaşlarımdan ve ya toplumdan aldığım birçok örnekler vardır fakat konuyu uzatmanın lüzumu görmüyorum. Demek ki insanlar zenci kelimesi çok kullanıp bilinç altınlarında renk olarak yerleşmiş ama aslında renkle alakası olmadığını bilmiyorlar. Toplumda sürekli kullanıldığı için karşıdaki insanın ne hissettiğini ya bilinmiyor ya da fakında değildir. Bunun için biz sadece renk anlamında kullanıyoruz diyenler kelimeye bir daha baksınlar ve değerlendirsinler. Zenci kelimesini kullanmayın!

Sıfat boyuttu: İngilizcede Negro, Nigger olan kelimeleri Latin Niger, Nigrum, Portekizce ve İspanyolca Negro, Fransızcada Nègre kelimelerinden türetip aynı Siyahı ve ya ‘Siyah insanı anlamları taşımaktadır. En çok Amerika, Avrupa ve dünyanın birçok yerlerinde kullanılmıştır. Fakat zamanla olumsuz ve aşağılayıcı anlamları taşıdığı için özellikle Amerika, Avrupa ve dünyanın birçok yerlerde Zenci kelimesinin kullanılmasını yasaklanmıştır. Hatta bazı ülkelerde herhangi bir şekilde kullanılması hukuka karşı bir suç olarak sayılmaktadır.

Zenci kelimesi Türkçeye ne zaman, nasıl, niye geçirilmiş, kim geçirmiş ile ilgili bilgim yok. Onun tarihini bilemem. Tarihçi değilim ki tarihi de anlatmıyorum fakat ben Gerçekçiyim ve malum Türk toplumda Zenci kelimesini gayet rahatça kullanılmaktadır. Eğer kelimeyi sıfat olarak kullanıyorsanız ki çoğu zaman öyledir, o zaman eğer semimi iseniz sürekli kardeşim, arkadaşım, sevgilim dediğiniz o siyahı arkadaşınızı, kardeşinizi ve sevgilinizi hani yazının ortalarında Zenci kelimesinin sıfat anlamını yazdım ya, işte o arkadaşınızı o seviyeye kadar indirmektesiniz. Haberiniz olsun! Kardeşliğinizi ve arkadaşlığınızı mangala atmak demektir. Kelimeye karşı hassasiyetimin sebeplerinden biri işte budur zaten.

İkincisi ise, sürekli zenci kelimesi kullanmak, siyahı arkadaşınızın kafasındaki kelimenin olumsuz ve aşağılayıcı anlamı var olduğu için zamanla kendisini mağdur kimse olarak görmeye başlar. Bu da hem kendisini geliştirmek hem de topluma faydalı olabilmek için büyük bir engel olduğunu düşünüyorum. Zenci kelimesini kullanmayın!

Niyetimiz temiz…

Peki, Allah razı olsun. Allah temiz niyetinizi artırsın, eksik olmayın. Arkadaşlarla Zenci kelimesi üzerinde konuşurken en çok duyduğun cümlelerden biri de Niyetimiz temizdir. Fakat unutuyorlar ki temiz niyet hiçbir zaman ve hiçbir yerde meşru olmayanı meşru yapamaz, olumsuz olanı olumlu edemez ve ya kötüyü iyi yapamaz. Bu da bir hayatın kuralıdır. İyi niyetle siyahı arkadaşınıza Zenci kelimesini kullanmak aranızda meşru olmayan bir şey zorla sıkıştırmaya çalışmaktır. Böyle bir şey yapmak aynen açlık ile karın doyurmanın arasında hırsızlığı sıkıştırmaktır. Aç olan bir kişinin yemek yiyip karnını doyurmak doğal bir şey iken, karnını doyurmak için hırsızlık yapmayı tercih etmek kötü sonucu doğar. Açlık hırsızlığı meşru edemeyeceği gibi temiz niyet de Zenci kelimesini meşrulaştıramaz. Zenci kelimesini kullanmayın!

Ama hocalar da kullanıyor…

Bir arkadaş da bana; “Yakup, ama hocalar da kullanıyor” dedi. “keşke kullanmasalar” dedim. Hocalar, profesörler, âlimler, yetkiler ve yöneticiler doğru düzgün hareket etseler şimdiki halimizden daha iyi bir durumda olacağımıza inanıyorum. Bu insanlara karşı saygı ve hürmetim sonsuz ve belli bir alanda uzmanlık yapıp önemli bilgileri elde edebilirler fakat her şeyi bilecek halleri yok. Unvanlar taşıyorlar diye her şeyi biliyorlar düşüncesiyle peşlerinden gidersek vay halimize! Zaten bu adamlar kitapta yazılanları ve yahut daha önce öğrendikleriyle hareket ederler. Başkasının ne hissettiğini ne düşündüğünü bilemezler ki, kalplerimizi okuyamazlar, duygularımızı da bilemezler. Toplum da aynı şekildedir. Zenci kelimesini kullanmayın!

Ne yapalım?

Niyeti temiz olanlar için: (sözcük eksikliği)

Zenci kelimesini kullanmaksızın temiz niyetinizi belirleyebilirsiniz. Mesela Zenci yerine Siyahı kelimesini kullanabilirsiniz eğer arkadaşınızın ismini bilmek istemiyorsanız. Olmadı. Nasıl da Avrupa’dan gelene Avrupalı, Asya’dan gelene Asyalı ve Amerika’da gelene Amerikalı diyorsanız Afrika’dan gelene de Afrikalı diyebilirsiniz. Bu da olmadı. En azından tanımadığınız bir Türk kardeşinizle muhatap olmak istediğinizde, ‘Pardon’, ‘bakar mısın?’, ‘kardeşim’ gibi sözler ve cümleleri siyahı arkadaşınıza da kullanabilirsiniz. “Şuşş!” ya da “Şişş!” sözleriyle çağırılmaz. Siyahı bir arkadaşınızla arasındaki olan samimiyet ve sevginizi Zenci kelimesi üzerinde değerlendirebiliriz.

Buraya kadar yazdığımı okuduysanız ve gene ısrarla Zenci kelimesini kullanıyorsanız, o zaman kardeşlik, arkadaşlık ve sevgiden bahsetmeyin. Yoksa hepsi edebiyat olur, laf salatası. İkincisi ve en önemlisi, siyahı bir arkadaşınızın kim olduğunu, ne hissettiğini, kültürünü ve düşüncesini bilmek istiyorsanız Hollywood’a başvurmak büyük bir yanlışlıktır. Hollywood’daki adamların yaptığı filmleri çok izlemeyin. İzleyeceğiz diyorsanız lütfen filmdeki gördüğünüz siyahı adamları lütfen filmde kalsınlar. Filmdeki dünya gerçek dünya değil. Çünkü oradaki filmleri çok izledikten sonra bütün gördüğünüz siyahıları filmlerdekiler gibi zannedersiniz, aynı gözle bakarsınız ve hepimizi aynı sepete koyarsınız. Bu da sizleri gerçek dünyadan uzaklaştırır, sonunda bizleri ve sizlerin arasında büyük bir mesafe koyar. Zenci kelimesini kullanmayın!

Hocalar, profesörler için: (İlim ve bilimin güncelleştirilmesi)

Sevgili öğretim üyeleri, profesörler ve hocalarım, dünya hızlı bir şekilde değişip ve sürekli yeni bilgiler ortaya çıkmaktadır. Önceden dünya ve farklı farklı kültürler ile ilgili doğru bilinen bilgileri bugün yanlış bilgiler olur aynı şekilde yanlış bilinen bilgileri bugün doğru olarak kabul edilmektedir. Dünyadaki yaşayan insanlar ve kültürlerle ilgili bilgilerinizi güncelleştirin! İlim ve bilimi sahip olanlar hala eski çağda ve karanlık çağdaki düşünürlerin o zamanki dünya ile ilgili bakış açılarıyla şimdiki dünyayı değerlendirmektedir. Modernleşmiş bir çağda aynen Montesquieu, Weber, Machiavelli, vs. gibi düşünürlerin gözüyle insanlara ve kültürlere bakıp değerlendirmek ve yahut bu düşünürlerin kafasıyla bu çağda yaşamak bence çok abestir. Bilmemek, eksik bilgiye sahip olmak, ilim ve bilim alanında geri kalmak ve yanlış bilmek ayıp değil. Fakat eski bilgilerin üzerinde ısrarla hayat sürmek hem ilme hem de bilime ihanet etmektir. Zenci kelimesini kullanmayın!

Son söz…
Ey Afrikalı kardeşim, senin veya herksin Zenci kelimesine karşı hassasiyetini temsil etmiş olamam. Fakat çoğunun bu konuyla ilgili düşüncesi ve duygularını temsil etmiş olduğumu düşünüyorum. Belki sen de aynen ya da buna yakın bir şekilde düşünüyorsun fakat bir şekilde düşüncelerin ve duygularını bir şekilde söze dökememiş olabilirsin. Tabii olabilir. Mümkün olduğu kadar bu konu ile ilgili toplumu bilgilendirmek amacıyla bir şeyler yazdım, şimdi senin üzerine düşen arkadaş olduğun herkesle, üye olduğun her gruba paylaşmandır. Bunu yaptığın sürece, bilin ki hepimizin yapması gereken bu işimize katkın olmuş demektir. Şikâyet, ağlama ve üzülme yerine İCRAT. Eğer bana ne, ha bana Zenci desinler ha demesinler diyorsan, sana söyleyeceğim bir söz yoktur. Allah hepimizin yardımcısı olsun! Zenci kelimesini kullanmayın!


Yazar: Yaqoub Ali

Sunday, November 25, 2018

The Missing Point; Chapter 1 Part 5


Clipp was too weak now. He could not resist more struggles. He leaned against the wall, holding his broken arm while his thigh aches fiercely. His forehead had torn open and he could not stop the bleeding. He managed to pull the bullet out his thigh and strapped the wound with a cloth he was torn from his shirt. With his back thrusting the wall he sliced his weight down. He looked up and wandered his gaze desperately about the ceiling. He shuddered as he smelled the darkness that stank fear and terror. The underground room had no exit by any means. And the wound on his forehead had gotten wider, letting more blood run like a stream. He stuffed a piece of cloth he torn from his shirt to stop the bleeding. The pain in his thigh was getting worse and his arm was fierce enough to make all his muscles shiver in agony. Clipp was ready to die peacefully. He lost all hope and waited for his death. He changes his mind, however, as he saw Master pulled out of the mysterious exit. A set of fluorescent flickered and Clipp could not help but cover his eyes. He stared at Master desperately. Master was still holding his bleeding eye and his lips were still twisted with rage. Clipp conjured up a picture of himself, Master smashing him on the wall. It will soon become true if he continues sitting like a frightened rabbit. He ran his fingers on the floor. And to his surprise, he grabbed an iron. He threw it toward with all his energy. He succeeded on hitting Blue but nothing happened to Master. Clipp was on his feet before Master could see him. He started running as fast as his remaining energy could bear, looking for anything to help him get out. He saw a lifter but he was too weak to get to it. He fell down all of a sudden. He was hardly breathing. His wounds began to ache all at once. For a moment he wished he was dead. He changed his mind as he saw Master approach. Clipp wanted to die but he knew Master would not let him do so. At least not without splitting his brain on the floor. Clipp dragged himself on the floor. He started crawling as he saw Master loading his gun. He was on his feet at once, ignoring the aching thigh. He ducked to escape from a bullet. As Master approaches he threw himself and fell inside a door-less lifter. He pushed a button inside. And there he was, in a glass which curved like a ball. The lifter went up so fast. Clipp was free in the air inside, smashing harshly as the lifter exceeded its speed. He reached his destination, a good hope it was on earth. The lifter left him in a middle of a desert as it took its way down.
He wished he wasn't out. The sun was burning and Clipp was bare feet. His wound scald from the blazing sun. His blue jean was ripped away harshly. His white shirt torn in every direction. And he looked filthier with blood all over him. He looked around and he was in a middle of a desert. He decided to run forward as he remembered Master would be here shortly. There was nothing in the direction he was running toward. Well, there was nothing in any direction for that matter. He continued running, his thigh aches like hell. After a long desperate run for half an hour, he saw a car passing by. He shouted as loud as his remaining energy could bear. But it was in vain. The girl inside the car had pulled up her glass, easing herself from an air conditioning. As she pressed the engine she saw through her mirror, a man in dirty clothing waving his hand back there in the middle of the road. She reversed. As she reached Clipp she pulled the car aside and run to him. Her eyes were full of care.'' What happened to you?'' she demanded to know. Clipp could not talk. The pain was too much for his twenty-four-year-old body. The girl helped him through the car and they started off the road.

Click here to read Part 4                                                                               to be continued...

Yazar: Bilal Rabiu KOLO

Thursday, November 15, 2018

The Missing Point; Chapter 1 Part 4


In that darkness, Master ran his fingers around a bubble-shaped device that looked like a drum and a series of fluorescents flickered to life. The light was so dazzling that it had immediately woken Clipp from his short-time death. He saw Master running toward him still pressing his right eye, his mouth twisted with rage. Master could have to bandage his wounds in the kitchen. The Kitchen- that was what Master wants to call the underground room. But he has more important concern than that. And that was the boy's escape. If Clipp gets out, then everything they had built might be at stake. And Master would probably be dead if Friend heard about that. There is no need of anyone to report to Friend, though. Master believes he is inside him as Friend had told him several times.
Clipp was too weak to run; so he yielded. But as he remembered Master would never allow him to live, especially when he knew Clipp is as pigheaded as his father and after the damage, he has done to him and his friend, Ivy, Clipp counted it an obligation to run. All of a sudden he started moving his head eagerly in search of anything to help him get out. But it was all in vain. Now he runs his fingers on the floor in an attempt to find something solid enough to take Master down at one hit. He gave up when a metal opened a wide wound on his hand. The floor was clustered with sharp objects. Another mystery of this underground world. Probably it was one of those metals spread intentionally in case of an occasion as this had happened.  Master was a few steps away when Clipp spotted a ladder glistening. It disappeared all of a sudden. Clipp locked his gaze on the spot and he saw it reappeared again. As it appears and disappears, Clipp decided to run to it. He was climbing right in the middle when Master presses a button and he was down. Such a hard fall it was that he had broken his left arm. Master took him from his neck and threw him away letting him smash on the wall. Clipp fell down twisting on the floor in pain and terror. He began to shake, to jerk in an uncontrollable spasm. A sudden pain overtook him as Master pulled out his gun and shoot him on his left thigh. Clipp has never been a weak boy. He would always fight to the last atom of his strength. A sudden force took control of him and there he was up in the air. He smashed Master's head on the metal-spread floor as he falls down. Master grabbed for his gun blindly, still in the ecstasy of the crash. He saw it beyond his reach. As he made a feeble gesture to take it Clipp kicked him on the ball, letting him twist on the floor in pain. As Clipp took the gun and headed for the ladder, he saw Blue running toward him, pointing a gun. Blue fired at him. Clipp ducked to escape the bullet. Hiding behind a long wooden box, he fired back. He moved to the ladder as he continued to fire on Blue. He pressed the device he has taken out of Master's pocket and the ladder descent. He fired one more time at Blue as he took his way to the room above.
Clipp slammed the heavy oblong-metal on the rectangle space that serves as an exit. He pushed some buttons on the oblong-metal and there two cylinders on every edge of the oblong metal started to curve with a robotic movement. The oblong-metal moved back and forth and left and right making a robotic buzz that made Clipp covered one of his ears with his right hand. Suddenly he uncovers it to hold his broken arm as it began to ache. After a few minutes of robotic hitches and some movements of metals, Clipp was surprised to saw the exit had vanished. It adjusted itself with the floor and Clipp could not tell where it had been before.

Click here to read Part 3                                                                         to be continued...

Yazar: Bilal Rabiu KOLO

Monday, November 5, 2018

The Missing Point; Chapter 1 Part 3


Master was out of the patient. ''Listen to me boy. I am not here to listen to your courtesies. Finish it off and tell me the god dammed location.
'' As you command'' said Clipp.
''I need another favor if you don't mind'' said Clipp looking up at Master like a little child looking at his giant father.
'' I'll ask stronghead here to open up your brain and send it to your father in his grave. 'You have eaten enough, now tell me where the damnable key is” said, Master. Clipp could feel the tightness around Master's mouth, the lust to possess what seems to be a treasure of a great expense. Clipp had a different concern, though.
‘‘Send Blue to get a glass of water for me and I swear I will tell you everything after I slaked my thirst'' he said.
Master was puzzled. He could not make a sense if this.
‘‘You said you will give me what I want if I gave you what you want. Is that what you what?-food?'' asked Master.
'' I'll tell you what I want as soon as I slaked my thirst'' said Clipp mischievously.
In the course of his stay here, Clipp had noticed that it takes thirteen minutes before someone could get to the kitchen which he thought was just behind the door. Few minutes after Blue was gone, Clipp started to shout with fury saying ''if I give you the key would it bring back my father? I've waited for this moment. I swear to avenge him. What do you get by killing people for some worldly pomp?'' shouted Clipp.
''Enough with it. What do you know about the death of innocents?'' Master shouted back.
Master could still see the face of that cruel man twisting a knife in his mother's stomach, laughing like a maniac, kicking Master's dead little sister.
"Do you know how many innocent people had died for nothing?'' he carried on. '' Your father got involved in something much bigger than him'' he said turning his face to a rectangular space on the wall which serves as a window. '' Besides that, your father shouldn't be alive after being here'' he said after a small pause. To that, he is telling the truth. Clipp could feel that. Master himself doesn't know all the secret that lay in this underground world. ''Everyone has his limit'' Friend would say when he speaks with Master over the phone. Master had never seen friend yet friend sees him where ever he is. At least that was what friend had told him. So Master calls him the almighty. '' I'll get you the key'' Master had promised. 
Now, as Master turned his back facing the place which looked like a window, Clipp grabbed the knife and the fork hitting away from the table in front of him.
It was so sudden that Master found it impossible to believe. Clipp had stabbed the knife through Master's right eye and had butchered Ivy's throat with the fork. Clipp went out of the Meeting Room. But that was only the beginning. Clipp found himself running through an endless darkness- dark as hell. His heart was pounding fast as ever. He was aware that if he keeps running it will push out of his breast. But he had to see the end of the darkness before Master could reach him. He did not see the end of the darkness, however, then he saw Master running toward him, holding his bleeding eye, a torchlight on his hand. A sudden blow hit Clipp so hard that it made him collapsed on the floor. He touched his forehead and felt some liquid running down. He runs his fingers around his chin and felt where his teeth supposed to have been. The pain was so fierce that he was no longer feeling anything. He could not tell whether he was alive or dead. The darkness swallowed him and for a moment he lost all sensation.

Click here to read Part 2                                                                           Click here to read Part 4

Yazar: Bilal Rabiu KOLO

Thursday, October 25, 2018

The Missing Point; Chapter 1 Part 2


It was said that his father looked a mess when he was spotted dead in a stream. His skull was without content. One of his eyes was a trench, the other one nowhere to be found. The image haunted Clipp in his dreams for days. That was four years ago, though. Now his father is dead and he alive in an underground room. His limbs were tied and his mouth gaped while the murderer of his father stares at him with unmovable eyes. 'It shouldn't end like this thought Clipp. If he refuses to give info about the key, he is a dead man. Yet he knows nothing about it, nor did he hear his father talk about any key during his lifetime.
So he said'' If you give me what I want, you'll have wanted you to want.’’
‘‘Good'' said Master. ‘‘You are not as pigheaded as your old man. Now tell me, what is it you want?''
Clipp cleared his throat and began. '' First, untie me and then give me some food and a drink to wash it down.''
''Clever boy. It seems they never feed you in the library. Some books are to be tasted they said, others to be swallowed and a few to be chewed and digested. You ought to have eaten those few.'' said Master mischievously.
Blue laughed, Ivy Stronghead chortled. Ivy Stronghead always laughed at Master's jokes though he never finds it funny.
''Blue!'' shouted Master ''see to his demand''
Blue hurried to a door that opens to a large kitchen. In their secret meeting place, Master had made a kitchen and brought three servants to make it alive. The kitchen was two floors below the Meeting Room whereas the Meeting Room was five floors below an outhouse in a midst of a desert- invisible for the human eye. Master had made it invisible by burring it and then covered its surface with a mix of tar, soil, and coal; and on top of it, he spreads a dark color of sand- making it appeared like a rock. There was a set of patterns on its surface- a set of patterns which ancient symbol that can outsmart even the greatest of symbolism. But to get to the Meeting Room it must be solved. Master has always proud himself of this appeasable skill.
There inside the Meeting Room Blue brought a plate of rice, one fork, one knife and a plate of dessert. ''Wolf boy'' said Master '' and be quick about it. Clipp was startled when he saw the knife. He only needed a fork to cut Master’s throat and his friends’ thereafter. Blue the idiot has made it easy for him.
''And here is the juice'' said Blue extending a bottle of plum juice.
'' You are most kind, Mr. Blue'' blurted Clipp over the hot rice.

Click here to read Part 1                                                                        Click here to read Part 3

Yazar: Bilal Rabiu KOLO

Monday, October 15, 2018

The Missing Point: Chapter 1 Part 1


I'll put this metal through your heart' said Master looking down at Clipp, red with anger.
They had kidnapped him an hour ago when he was returning home. Clipp is a gentle youth not more than four-and-twenty. He has been studying in the library for the last three weeks. These men cut him off as he was coming out of the library. They had taken him to somewhere very strange that he could never have imagined existed in his hometown. They had been asking him about something which he doesn't understand;
‘‘Just tell us where your father keeps the key and maybe we will give you a chance to live'' they would say. Yet Clipp has no notion of where this key might be or even what means is. Even if he knew he would not tell. Pigheaded they call him. He never does what he doesn't feel like doing. Everyone in their family is like that. His father was killed because he didn't tell Master what he wanted to here. ''Alas, you could not know what is in my brain by opening it. You would have learned where the key is. It is in a place you would never know'' Clipp's father would say. He would close his eyes and say '' I can feel it. It is in a place you would never expect it to be.'' Master likes jokes but not of this kind. And now he knows this man will tell him naught. Pigheaded they call them. So he said '' sir, would you be so kind as to let us see whether we can find the location of the key by opening your brain?
Master has never hesitated to kill a man since the incident that happened on the second of March 1976.
Master was furious that he couldn't get the information by opening Clipp's father brain. Years later he started following his son.
Master's crew has been waiting since eleven AM and now it's 12 at night still no sign of the boy. They sent one of their men to check on him. Clipp was inside lost in a book. They waited for another hour. Their eyes were fixed on the entrance. Ivy Stronghead hesitated as he saw the boy. Clipp was on the phone giggling with delight. Ivy cast a long glance at Clipp. He failed to come up with something that will convince Clipp to get into the car without any inappropriate practice. So they drove toward him, jerked him in and disappeared off the road.
They waited in the Meeting Room for the master to come. Clipp was tied and gaped yet he was calm an unperturbed. ‘‘You don't have to die so young. You must have a dream as I am seeing you in the library trying to eat all of the books in a few days.'' said Master after his unexpected entrance to the Meeting Room. He pointed the gun toward Clipp's forehead when the boy laughed at his joke. '' I'll split up your brain and see how much is alike to your father's.
Clipp shuddered his mouth a hard line. He cast a hateful glance at Master. A whisper inside him told him to get up and rip up the man's throat. The whisper, however, has forgotten how he was strapped from head to toe.

Click here to read Prologue...                                                  read Part 2 by clicking here....

Yazar: Bilal Rabiu Kolo

Tuesday, September 25, 2018

Tarihin yazıp yazmadığı nefes alan her canlının geçtiği O nokta


Bir nokta var desem size bu kâinatta tüm sevdikleriniz oradan geçti desem ve eklesem tüm sevmedikleriniz de bu noktadan geçti desem inanır mısınız? Peki, aynı noktadan tarihin sayfalarında isimleri geçen tüm büyük liderler, Sultanlar, Krallar, Padişahlar ve askerleri yine bu noktadan geçtiğini desem? İnanması zor biliyorum ama öyle bir nokta var, öğrenmek istiyorsanız bu yazıyı sabırla sonuna kadar okuyup öğrenebilirsiniz.


O nokta burası, yuvamız, Biziz, üzerinde sevdiğimiz herkes, tanıdığımız herkes, adını duyduğumuz herkes, gelmiş geçmiş bütün insanlar burada kendi hayatlarını yaşadı. Her neşemiz ve ıstırabımız, binlerce din, dil, ideoloji ve ekonomik doktrin, her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve her korkak, uygarlığı yıkanlar ve kuranlar herkes, her kral ve her köylü, aşk ’a düşmüş her genç çift, her anne ve her baba, umut dolu her çocuk, her mucit ve her kâşif, her bir ahlak hocası, her bir yolsuz politikacı, her süper star, her büyük lider, her aziz ve her günahkar, tarihindeki herkes burada yaşadı. Güneş ışınlarına asıllı duran bir toz zerreciğinin üzerinde.



General ve imparatorlar tarafından akıtılan bütün kan nehirlerini düşünün, bu sayede zafer anlarında bir noktanın anlık hâkimleri olabildiler. Edilen sonsuz zulmü düşünün, bu noktanın bir köşesini mesken tutmuş sakinlerin başka bir köşenin zar zor fark edilebilen sakinlerine yaptığı zulmü, ne çok yanlış anlaşılmalar yaşadılar, birbirlerini öldürmeye ne meraklıydılar, nefretleri ne kadar büyüktü. Tavrımız kendimiz önemli sanışımız, evrende ayrıcalıklı olduğumuzun yanılgısı bu soluk noktada sınava tabi tutuluyor. Gezegenimiz ve onu çevreleyen kozmik tiranlıkta yapayalnız bir nokta. Bu enginlikte, bu önemsizliğimizde bizi kendimizden kurtaracak yardımın başka bir yerden geleceğine dair işaret yok, dünyamız şimdiye kadar yaşama ev sahiplik yaptığı bilinen tek dünya. Türümüzün göç edebileceği başka bir yer yok en azından yakın bir gelecekte, ziyaret etmek mümkün, yerleşmek henüz değil. Hoşunuza gitsin gitmesin şuan için dünya barınabileceğimiz tek yer. İnsanın ahmakça kibrini bu uzak görüntüden daha iyi temsil eden bir şey olacağını sanma.

Bu sorumluluğumuzun altını çiziyor, birbirimizi daha çok sevmeli, daha nazik olmalı ve soluk mavi noktayı koruyup el üstünde tutmalıyız. Bildiğimiz tek yuva o. O engin bir kozmik sahnenin çok küçük bir parçasıdır, Dünya derler bu noktaya.


Bu da benim için bir evrensel bakış açısıydı.

Yazar: Abdullah İDİ ABASS
Editör: Suleiman Usman IDRISS


Saturday, September 15, 2018

The Missing Point; Prologue


To eat,
to drink,
to sleep,
to die...
That was what my grandfather went through and everyone before him.
And me now.
And the people that will come after me.
I feel happy some times.
And sometimes quite the opposite.
I hate,
I love...
Time I cannot stop.
Darkness has covered the sky now.
Light will pierce the dawn and it will be what we call morning.
It will rain when the time comes.
And it will snow in the same manner.
I will be gone one day.
But before I go I will find the missing point.

Read part 1 by click here.

Yazar: Bilal Rabiu KOLO

Monday, September 10, 2018

Afrika’nın harika insanlar; Fulani Kabilesi (Part 1)


Fulani, Batı Afrika'nın birçok yerinde dağınık bir bölgeye yayılmış olan --Doğudaki Çad Gölü'nden Atlantik kıyısına kadar-- aynı zamanda, PEUL veya FULBE olarak da adlandırılan toplamda 20 ile 25 milyon arasında değişen Sahel ve Batı Afrika'daki en geniş etnik gruplardan biridir. Esas olarak Nijerya, Mali, Gine, Kamerun, Senegal ve Nijer'de yoğunlaşıyorlar. FULA olarak bilinen Fulani dili, Nijer-Kongo dil ailesinin Atlantik şubesinde sınıflandırılmıştır. Etnik bir grup olarak, Fula dili ve İslami dini bağları, tarihi ve kültürleri ile birbirine bağlılar.

Fulani, binlerce yıldır Batı Afrika bölge sindeki siyaset, ekonomi ve tarihlerinde etkili olan göçebe bir halktır. Burkina'daki Mossi devletin yükseliş ve düşüşünde önemli bir rol oynamışlar ve aynı zamanda Nijer ve Nijerya üzerinden güneye göç eden insanların Kamerun'a göç hareketlerine katkıda bulundular. İslam'ın Batı Afrika'nın çoğunda tanıtılmasından ve yayılmasından da sorumluydular. Fulani imparatorluğunun yükselişi 1800'lerin başları ile 1900'lerin başları arasındaydı. Bu güç, Usman dan Fodio altında pekiştirilmiş ve kuzey Nijerya'da merkezlendi. Dan Fodio, islami yaygınlaştırmak için cihadı kullanan dindar bir Müslümandı. Fulani halkı hala pek çok Batı Afrika ülkelerinde lider durumundalar; bunlar arasında Nijerya cumhurbaşkanı, Muhammadu Buhari; Senegal Başkanı Macky Sall; Gambiya Başkanı, Adama Barrow; Sierra Leone Başkan Yardımcısı, Mohamed Juldeh Jalloh ve Gambiya Başkan Yardımcısı, Fatoumata Tambajang.

Fulani başlıca göçebe çobanları ve tüccarlardır. Fulani halkın tahminen 7 ila 8 milyon arasında önemli bir kısmı, pastoralizdir ve onları dünyanın en büyük göçebe pastoral topluluğuna sahip etnik grup haline getirmektedir. Batı Afrika'da kurdukları yollar, bölgedeki tümüyle yalıtılmış etnik gruplar arasındaki ekonomik ve politik bağları güçlendiren geniş bağlantılar sağlamıştır. Fulani sığırlarından üretilen süt ürünleri, tarım ürünleri ve lüks ürünler için yerleşik çiftçilere satarlar. Fulani tüccarları daha sonra bu lüks eşyaları göçebe rotaları boyunca çeşitli gruplar arasında satarlar.

Nigerian current president; Muhammadu Buhari - A Fulani Man

Fulani Halkının ilk kökeni, çok farklı fikirlerle gizemli bir şekilde en büyüleyici ve derindir. Birçok akademisyen, Yahudi-Suriye kökenli olduklarına inanıyor. Ancak, genel olarak Fulani'nin hem Kuzey Afrika'dan hem de Sahra-altı Afrika'daki göçebelerden indiği kabul edilmektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan geldiler ve Orta ve Batı Afrika'ya Senegal bölgesinden yerleştiler, Tekruur İmparatorluğu'nu oluşturup daha sonra, Batı Afrika'daki tüm ülkelere yayıldılar ve göçebe yaşam tarzlarına öncülük etmeye devam ettiler. Bazıları, Fulani halkının kökeni hakkında spekülasyon yaparken, Fulani arasında mevcut dil ve genetik kanıtlar, yerli bir Batı Afrika kökenli olduğunu göstermektedir. Onlarla ilişkili genetik soyların büyük çoğunluğu, diğer Batı Afrikalılarda en çok görülenleri yansıtmaktadır. Onların dilleri de en çok Wolof ve Serer etnik gruplarınkiyle yakından ilişkili Batı Afrika kökenlidir. Tarihsel ve arkeolojik kayıtlar, Fulani konuşmacılarının en az 5. yüzyıldan beri Batı Afrika'da yaşadıklarını göstermektedir. İlginç bir şekilde, Tassili-n-Ajjer'deki kaya resimleri, bölgedeki proto-Fulani kültürel özelliklerinin varlığını en azından M.Ö dördüncü binyıl rastlamaktadır. Fulani kültüründe uzman akademisyenler, bazı görüntülerin çağdaş Fulani halkları tarafından hala uygulanan ritüelleri tasvir ettiğine inanıyorlar.

Yazar: Suleiman Usman IDRISS

Sunday, September 9, 2018

Evet, Sen buramda artık yer aldın


Evet, çok hoşuma gitti
Evet, iyi hareketti
Evet unutulamazdı
Evet, mükemmel bir şeydir


Sen arkadaşsın, arkadaşım bildim
Sen dostsun, dostum bildim
Sen buramda artık yer aldın
Seni unutulmazlara yazdım


Yazar: Suleiman Usman IDRISS

Sunday, August 5, 2018

Seni Seviyorum O Günden Beri

Seni Seviyorum O günden beri.

Ben bir dilberi gördüm
Yanan pamuk gibi ona tutuldum
Peki, neden saklıyorum?
Nasıl anlatacağım? Bilmiyorum
Kalbim git söyle der
Fakat dilim ip gibi bağlanır durur
Yüreğim git söyle der
Fakat kalbim kanat gibi çırpınır durur
Hayatta nefes aldığım kadar
Seni seviyorum ey ayın parıltısı
Kuşların sabah öttüğü kadar
Seni seviyorum ey güzellerin tacı

Düştüm sevdaya seni gördüğümden beri
İçtim aşkı yudum yudum o günden beri
Geceler çok uzun yıldızlar çok yalnız
Sokaklar çok sessiz o günden beri

Uzun zamandır sana söylemek istiyorum
Fakat seni üzmekten çok korkuyorum!
Saklamaya çalıştım, ama beceremiyorum!
Seni seviyorum seni seviyorum o günden beri

Yazar: Kaka Adam ABUBAKAR

Monday, July 30, 2018

Spy


It was the worst day of my life. I do not wish to narrate this story and I have kept it inside me for a long time until now for I cannot stand it any longer. It was summer and the sun was scolding. I saw a girl lying, deadly wounded. Naturally, I rush her to the hospital and I followed her treatment until she was on her feet back again. After that, I learn that she was a foreigner and that she was here by accident. She didn’t have a place to stay so I help her and become her cash cow. I help her learn the language and admitted her to university and she learns the native culture. As the time pass by I learn to trust her and that was the biggest mistake I made. 20 years later she told me why she was with me and I was shocked.
I abandoned the country I live in and everything that has to do with people. I lived under the ecstasy of that for many years. The last day I saw her she was very calm and happy. She invited me for dinner in a restaurant and after the meal was finished she looks into my eyes and said: “Do not make this mistake again” she said do not trust anyone again. “I was here for twenty years to watch you and I have today living with a victory as the most successful spy the world has ever seen.”


By: Bilal Rabiu KOLO

Wednesday, July 25, 2018

112 - Suratul Ikhlas by Ahmad Sulaiman

Tek Taraflı Aşk




A: Tek taraflı sevdiklerimiz (aşik olduklarımız), bir zaman sonra bizi hatırlayıp acaba bize ne olduğunu merak ederler mi? Bizimle olsaydılar ne olurdu diye hiç merak ederler mi? 

B: Onları bilmem de ama sizin onları aslı unutmayacağınızı biliyorum.

A: Öyle olması haksızlık değil mi? En azından bizi unutmamaları gerekmez mi?

B: Doğa kanunu bu, çünkü onların da öyle unutamadıkları ilk aşkları olmuştur.

A: Ah ah, bu aşk bu sevgi bu tek taraflı aşk ne kötü bir şey, sevilmediğini bildiğin halde vazgeçemiyorsun, her geçen gün daha da çok seviyorsun.

B: Merak etme kardeşim, birgün sevdiğin ve seni seven biri çıkar karşına onunla mutlu mesut yaşarsınız in şaa Allah.

A: Amin.

Yazar: Suleiman Usman IDRISS

113 - Suratul Falaq by Ahmad Sulaiman

Friday, July 20, 2018

Inner peace


Dread of the uncertain overtook me in the absence of my love
I wailed and squeaked like a dyeing animal in the mouth of a dog
Dead be the living heart of the treacherous monk
He that crucified the living side of my heart

My heart knew the pit was long and damp
And its muds mislead the step of men
Yet the moisture has attracted the overheated man
Thus he dived to rejoice in the delusive camp

The vigorous duelist has drunk from the goblet of venom
Of certain, the why for this crazed happening is a matter of great awe
But the more puzzling is the repetition of the same woe
O, vigorous duelist why forsake the duel after all the rue

What successes a night is always a morning
And a persistent evil ends with mourning
Thus the law was chiseled on a stone everlasting
That you may hike a clear hiking


By: Bilal Rabiu KOLO

Sunday, July 15, 2018

Life as I understand it



Life is both difficult and easy. Is our choice to make either way? I believe a human being has the potential to create a beautiful life for themselves. First we start planning. We draw our map and level it. Once we have a plan it will be easy to know where we are going. This map, however should include some very precise spots. You have to think and find exactly what you want in life. When that is precise then start working on it.


A person is born with a clean slate. The environment in which they grow up starts to shape their life. It helps builds up their personalities. Every characteristic is being gained over time. You find you self, doing something wrong but when you see what you did was not accepted in the society you bound to repeat it again. That was now build in your personal characteristics. As you grow up, you come across circumstances which pushes you to be extrovert or introvert. You just become a quiet person when others are talking. There is nothing that can stop you from talking but fear of being criticized. In the case of extroverts, they don’t listen to that thing inside calling them to avoid being criticized. All these are personalities gained over time.


These personalities are now part of you what remains is using them to you advantage.


By: Bilal Rabiu KOLO